odea

Dünyayı Değiştiren Ünlü Bilim Kadınları​

Hayal kurmak hem güzel hem meşakkatli. İstediği geleceği zihninde resmetmeye çalışırken insan, gidip başkalarının hayallerini aşırabilir farkına bile varmadan. Pembe panjurlu bir ev, beyaz çitli bir bahçe misali. Bir masal uyduracak olsanız bildiğiniz masallara benzer; bir uzaylı çizmeye çalışsanız 3 gözü 5 kolu olur belki ama nihayetinde insana benzeyen bir yaratık çıkar ortaya. Temsiliyet bu yüzden önemli işte. İnsan gözünün önünde olmayan, hiç bilmediği bir şeyi nasıl hayal etsin? Hiç kadın astronot görmediyse bir kız çocuğu mesela, bırakın gerçek hayatı, filmlerde, kitaplarda, bir çizgi romanda bile, kendisi için böyle bir yol hayal etmesi, hayal etmeye izninin olduğunu bilmesi ne kadar zor.

Bunu yapanlar var elbet. Bilim dünyasının ilk kadınlarına, önlerinde hiç örnek yokken kendileri emsal teşkil eden ve bu yüzden bilimsel katkılarının da ötesinde bir faydaya imza atan kadınlara hayran olmamak elde değil. Kadın ve bilim denince akla ilk gelen Marie Curie,1903 Nobel Fizik ödülü, 1911 Nobel Kimya ödülünün sahibi. O sıralarda, 1894 doğumlu Safiye Ali’nin Almanya’da eğitim görerek ilk Türk kadın hekim olarak tarihe geçmesine, 1902 doğumlu Remziye Hisar’ın Sorbonne Üniversitesinden doktora derecesiyle mezun olarak Türkiye'nin ilk kadın kimyageri olmasına, 1926 doğumlu Dilhan Eryurt’un ODTÜ'de astrofizik anabilim dalını kurmasına daha yıllar, yıllar var.

Tarihten Günümüze Bilimde Kadınlar

Bilim, daima önceki devlerin omuzlarında yükselmeyi gerektiren bir alan. Bugün Marie Curie’yi bu kadar iyi biliyorsak, bunda çığır açan pek çok kadının payı var. Hem de hayal edemeyeceğimiz kadar eskilere uzanan dönemlerde bilimle uğraşan kadınların. Örneğin Margaret Lucas Cavendish (1623-1673). Bilim, felsefe ve edebiyat alanlarında önemli çalışmalar yapan Cavendish, evrenin yapısını ve bilimin doğasını tartışan oldukça önemli eserlere imza attı. Maria Winkelmann (1670-1720), kuyruklu yıldız keşfeden ilk kadın. Fizikçi ve matematikçi Emilie du Châtelet (1706-1749), enerjinin korunumu yasasının erken bir savunucusu olarak tarihe geçmesinin yanı sıra Isaac Newton'un Principia'sını Fransızca'ya çevirdi. Astronom Caroline Herschel (1750-1848), kardeşi William Herschel ile birlikte birçok gök cismini keşfetti ve kuyruklu yıldızlar ve gezegenlerin hareketleri üzerine önemli gözlemlerde bulundu. Hem anatomi hem de fizik alanında çalışan Laura Bassi (1711-1778), doktora yapan ve akademik görev alarak profesör olan ilk kadın bilim insanı.

1800’lere geldiğimizde, bilgisayar programcılığının temellerini attığı kabul edilen matematikçi Ada Lovelace ve dünyada tıp diploması alan ilk kadın olan Elizabeth Blackwell öne çıkan isimlerden ikisi. Çevre biliminde fark yaratan çalışmalarıyla ve "Sessiz Bahar" adlı kitabıyla modern çevre hareketinin öncülerinden biri olarak kabul edilen 1907 doğumlu Rachel Carson, atom çekirdeğinin yapısal modelini oluşturarak 1963 yılında nükleer fizik alanında Nobel kazanan Maria Goeppert Mayer, fiziğin First Lady'si olarak anılan Chien-Shiung Wu, karanlık maddenin varlığını destekleyen gözlemleri ve galaksilerin dönme eğilimleri hakkındaki keşifleriyle astronomi alanına damgasını vuran Vera Rubin ve DNA'nın yapısının anlaşılmasındaki kritik rolüyle genetik biliminin gelişimine önemli katkılar sağlayan Rosalind Franklin ise 20. yüzyılın çok önemli isimleri arasında.

Türkiye’de Bilim Alanında Kadınlar

Günümüz Türkiye’sine baktığımızda ise Dr. Türkan Saylan, Dr. Özlem Türeci, tarihin ilk karadelik fotoğrafını çeken bilim insanları ekibinde görev yapan astrofizikçi Feryal Özel, giyilebilir kalp çipi, icatlarından sadece biri olan mühendis Canan Dağdeviren, Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi üyeliğine seçilen ilk Türk bilim kadını Prof. Dr. İvet Bahar gibi sayısız isim, destek olunduğunda, bazen de sadece köstek olunmadığında kadınların neler yapabileceği konusunu, erkeklerin yaptığı her şeyi kadın da yapabilir gibi kısır bir düzleme hapsetmeden gösteren mükemmel örnekler. Çünkü esas mesele, kadınların erkeklerle aşık atması veya standardı erkeklerin belirlediği bir yere ne kadar iyi uyumlandıkları değil. Mesele bilime ilgi duyan kız çocuklarının ve kadınların bu ilgilerinin, hayallerinin, azimlerinin desteklenmesi ve aynı pozisyondaki erkeklerle aynı eğitim, yönetim ve sorumluluk fırsatlarına sahip olmaları.

Günümüzün Bilimsel Gelişmelerine Öncülük Etmiş Bilim Kadınları

8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle, günümüzün bilimsel gelişmelerini borçlu olduğumuz öncü kadınlardan bazılarına göz atalım mı? Bazı iş yerlerinin kadın çalışanlarına çikolatalar, kırmızı güller hediye etmesiyle romantik bir havaya bürünen bu gün aslında bildiğiniz üzere emekçi kadınların günü. Ve gözle göremediğimiz yıldızları, gözle göremediğimiz hücreleri ve bu ikisinin arasındaki sayısız alanı görülür, anlaşılır, erişilebilir kılan bilim, insanlığı daha iyiye, daha ileriye taşımaya çalışan çok özel bir emek türü.    

Andrea Ghez: 1965 doğumlu. Kara deliklerin doğrulanmasında önemli rol oynadı. Aynı zamanda Samanyolu Galaksisinin merkezinde süper kütleli bir kara deliği keşfederek astrofizik alanında çığır açan bir başarıya imza attı. 2020 yılında Nobel Fizik Ödülü kazanarak bu ödüle layık görülen dördüncü kadın oldu.

Donna Strickland: 1959 doğumlu. Lazer fiziği alanındaki çalışmalarıyla yeni teknolojilerin geliştirilmesine olanak sağlayan önemli bir başarıya imza attı. 2018 Nobel Fizik Ödülü'nü kazanan üç kadından biri oldu.

Jennifer Doudna: 1964 doğumlu. Biyokimya, genetik mühendisliği ve tıpta devrim yaratan CRISPR teknolojisinin mimarı. CRISPR-Cas9 gen düzenleme tekniğinin geliştirilmesindeki rolüyle 2020 Nobel Kimya Ödülü'nü kazandı.  

May-Britt Moser: 1963 doğumlu. Psikoloji ve sinirbilim profesörü. Hafıza ve öğrenme süreçlerini anlamamıza büyük katkı sağlayan, beyindeki mekânsal navigasyonun temel mekanizmalarını keşfetmesiyle 2014 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’nü kazandı.  

Michelle Simmons: 1967 doğumlu. Kuantum fiziği ve nanobilim alanındaki çalışmalarıyla, özellikle kuantum bilgisayarlar konusundaki başarılarıyla ses getirdi.

Tiera Guinn: 1995 doğumlu. 21. yüzyılın en genç mühendislerinden biri olarak NASA'nın Mars keşif programında tasarımcı ve yapısal analist olarak görev aldı. Henüz üniversite öğrencisiyken dünya çapında uzay teknolojileri üreten Boeing'de çalışarak uzay araçlarının tasarımında önemli bir rol oynadı.  

Tu Youyou: 1930 doğumlu. Sıtma tedavisinde kullanılan ve modern tıbbın en önemli ilaçlarından biri olan artemisinini keşfederek milyonlarca hayat kurtardı. 2015 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülünü kazandı ve bu dalda Nobel alan ilk Çinli kadın olarak tarihe geçti.

Sue Hendrickson: 1949 doğumlu. Paleontolog. Dünya tarihinde en büyük ve en eksiksiz Tyrannosaurus rex kalıntılarını keşfederek paleontolojide büyük bir dönüm noktası yarattı. Keşfettiği iskelet, kaşifinin onuruna “Sue” adıyla anılıyor.

Kadın Bilim İnsanlarının Karşılaştığı Zorluklar ve Temsiliyetin Önemi

Temmuz 2020 tarihli, Esra Öz imzalı bir Independent Türkçe makalesi, Türk bilim kadınlarının yaşadıkları sorunları ele alıyor. Dünyanın önde gelen beyinlerinin söyledikleri aşağı yukarı tahmin edilebilir nitelikte; akademik dünyanın erkek egemen ortamı, cam tavan etkisi, iş-aile-çocuk bakımı gibi hassas dengeleri tutturmanın zorluğu gibi konular bunlar. Ama unutmamak gerekir ki bu kadınların yaşadıkları tüm zorluklara rağmen bilim dünyasındaki etkin varlıkları, sadece bilimsel keşifleri değil, aynı zamanda toplumun bütünsel gelişimini de etkiliyor. Bu nedenle, kadınların bilimlerdeki etkinliğinin artması, bireysel başarıların ötesinde, tüm insanlığın ortak çabasıyla şekillenecek bir gelecek için vazgeçilmez bir güç kaynağı.

Spor ve Sanatta Kadın Temsiliyeti

2023 yılında kupa üzerine kupa kaldıran Türkiye kadın milli voleybol takımının şampiyonluklarından etkilenerek voleybola merak salan kız çocuklarını düşünün. Yüz yıla yakın süredir verilen Akademi Ödülleri, yarım asırdan fazla süredir düzenlenen Grammy Ödülleri gibi törenlerde hâlen belirli azınlıklara mensup insanların ilk kez belirli bir ödüle layık görüldüğünü ve bunun o topluluk için anlamını düşünün. İşte bu, temsiliyetin gücü. Eninde sonunda cam tavanı delecek olan da dengeleri değiştirip yeni bir denge sağlayacak olan da normalin, alışılmışın tanımını değiştirecek olan da bu temsiliyetin gücü. Merak etmeye, soru sormaya ve hayal kurmaya izin vermekle kalmayan, bunları teşvik eden bir aile, okul ve toplum düzeninin, “elinin hamuruyla” tabirinin hâlâ kullanıldığı bir devirde bir kız çocuğunun hayatında yaratabileceği muazzam değişim, o kızın hayatıyla sınırlı değil. Çünkü ihtimal o ki, hücreleri veya yıldızları, denizleri veya gökleri, çipleri veya transistörleri merak eden o kız çocuğu, kendinden önceki devlerin omuzlarında yükselecek yeni bir Özlem Türeci, yeni bir Feryal Özel, yeni bir Canan Dağdeviren. Bizimse bu yeni isimlere çok ama çok ihtiyacımız var.